Şu Sabun Meselesi

Ben şampuan kullanmıyorum! Evet doğru duydunuz. Şampuan yok. Arada sabunsuz kalıp şampuanın rahatlığından yararlandığım 3-5 gün olmuştur ama 3 seneden fazla oldu şampuan satın almayalı…

Aslında diyebilirim ki doğa için attığım ilk gerçek adım bu oldu. Bir gün geldi ve yeter artık deyip şampuan kullanmamaya karar verdim. Sonrası ise hala süren bir deneme-yanılma macerası. Her şey ilk adımı atabilmekle, egodan, konfordan şundan bundan başladı.  Bana ne derler, deli mi sayılacağım, garip mi kokacak, bu devirde hala sabun mu yok artık diyecekler mi… bu soruları görmezden geldim.

Saçlarım her zaman önemli oldu. Boyadım, boyattım, stres oldum kestirdim, hayata küstüm makaslattım, kendimi sevdim uzattım, kıvırdım, düzlettim, kısacası duygularımı saçımdan aktardım hep. Şampuan ise kimi zaman bilinçli olarak seçtiğim kimi zamansa rahatlığından dolayı tercih ettiğim bir üründü. Ama hep vardı.

Çocukken yaz tatillerimi anneannemde geçirirdim. Kendisi her şeyin doğalını kullanan bir kadındı. Beni de sabunla yıkardı. Kudururdum saçlarıma sabun değince. Alışmıştım tabi kendi ailemde şampuanın yumuşaklığına… bu yüzden hiç sevmezdim tatillerin sabun kısmını.

Şimdi sabun peşinde koşuyorum.

Sabuna ilk geçişim evde buluverdiğim bir zeytinyağı sabunuyla oldu. Elime geçirdiğim ilk sabunla saçlarımı yıkadım ve saçlarımın kuruduktan sonra kalıp gibi kalmasına şok olarak baktım. Sabun çok kötüydü! Şampuan çok ciciydi. Ama yılmadım. Hayata bakış açınızı güzellikten (bu kelime yerine her şeyi koyabilirsiniz, para, konfor…) önce doğa sevgisi yönetmeye başladıktan sonra beyninizdeki mızmız sesleri susturmayı başarabiliyorsunuz. Ben de öyle yaptım. Doğa mı saçlarım mı? Lafı bile olmaz.

Seneler içinde her tür sabunu denemeye çalıştım.  Piyasadaki zeytinyağı sabunlarının çoğuna el attım, Ege’den yollardan alınmış sabunları saçlarıma tattırdım, defneli, ısırganlı, kükürtlü…Hepsi farklı bir etki bıraktı, kimi sert yaptı, kimi yumuşak, saçlarımı kremli gibi hissettiğim de oldu. Gerçek zeytinyağı sabunu kirli beyaz/krem rengi olur diyorlar, onları denedim hevesle. Bitecekler diye korktum, çünkü uzun yoldan gelmişlerdi. Yeşilleri de sevdim ama, en çabuk onlara ulaşabiliyordum çünkü. Geçen zaman içinde pratikliğe de önem vermeye başladığım için çabuk ulaşılabilirlik de kriter oldu. Ne de olsa yeşil sabunlar her yerdeydi.

Bittim sabununu duydum sonra, Norveç’e kadar geldi kalıp kalıp yeşil bittimler. Bayıldım, bayıldım, bayıldım. Kokusu da kıvamı da saçlarımı coşturdu.

Norveç’te keçi sütü sabununa rastladım, ona da bayıldım, eridim sevinçten. Yumuşacıktı, kokusu da çok güzeldi. Süt gibiydi gerçekten.

Bu sabunları alırken tek tercihim vardı: İçlerinde garip garip kimyasalar olmasın. Paketlerdeki yazıları iyice okudum, nedir ne değildir öğrenmeye çalıştım.

Sert saçlar meselesine gelince. Elma sirkesini keşfetmemle birsorun daha çözüldü. Sirke diyince herkes yüzünü buruşturuyor. İnanın ben de öyleyim. Hele üzüm sirkesinin bir damlası bile salata yemememe yol açabilir. Ama elma sirkesi öyle değil. Düşündüğünüz gibi koku da bırakmıyor. Suyla temas ettikten sonra kokusu uçup gidiyor. Saçlar ise yumuşacık kalıyor sabundan sonra. Kısacası formul şu: sabun + elma sirkesi!

Peki ya sonuç? Çocukken saçlarım kıvır kıvırmış. Ama kesile kesile düzleşmiş. Boya vs. derken cılızlaşmış hepsi. Şimdi ise gene kıvrıldılar, hacimliler ve sanırım mutlular. Evet eskisi gibi kremli şampuanlı oldukları zamanki kadar yumuşak değiller ama zaman geçip sabunlara alıştıkça 3 sene önceki gibi sert de olmuyorlar artık. Saçlarım ve ben doğayı seviyoruz.